Biz 1824 ve 1826 yıları arasında keşf edilmiş
Yunanistan merkezine 2500 km ilerisinde denizin tam ortasında etrafı
masmavi denizlerle kaplı kor adası denilen adada hayatımızı sürdürürüz.
Şehir bize oldukça uzaktı akşamları şehrin ışıklarının ışıltısı ve
parlaklığı bende çok derin duygular yaşatırdı içim geçerdi denizin
karşısında uzanıp taaa uzaktaki şehrin ışıkları bana çoğu şeyi
anımsatıyordu...
O küçük topraklarda sadece iki evdik ben annem babam ve kardeşim
Robert olmak üzere dört kişiydik öteki evde ise bizim evin iki metre
ilerisinde yaşayan Stavro amca vardı.
O tek yaşardı yalnız yaşardı sevecen ve çocuksu ruhu insanı
kendine adeta büyülüyordu tek arkadaşımız oyun eşimiz sırdaşımız oydu
bu mizacı için olsa gerek onu çok severdik onu o kadarki severdik...
Her sabah onun yanına giderek akşama kadar onunla oyun oynar,
hayvanları tırmıklar, samanlığı temizlerdik ve annem ona gelince o da
bize bağlı evin havasına neşe veren ve babamın sinirli tavrına karşılık
bizi koruyan haliyle tam bir anneydi umursamaz bir anne değildi...
Babama gelince ciddi asabi ve aynı zamanda sinirli tavrı bizi ona karşı
soğutmuştu ...
Derdimizi ona anlatmaya yaşadıklarımızı ona açma gibi bir cesaret bırakmamıştı halbuki o da tıpkı
Annem gibi gönlü bizdeydi ama her halde o da öyle görmüştü ki bize böyle davrandığına inanıyorum.
Sabah işine gider akşamda gün batımına doğru eve gelirdi.
Yunanistan da turistik bir otelin barında garsonluk yaparak geçimimizi
sağlıyordu ve kardeşim Robert ona gelince efendi sesiz ve dostane bir
mizacı vardı.
Bu gün Pazartesi babam sabahtan işe çıkmıştı hemen günün ilk ışıklarını görerek yatağımdan kalktım roberti
Kaldırarak sesiz bir sesle hade kalk stavro amcaya gidelim yavaş
annemi uyandırma derken ayağı kapının önündeki ayakkabılığa takıldı
ayakkabılığın çıkardığı sesle
ANNEM: Ne oluyor diyerek ayağı kalktı
Yat anne yat bir şey yok dedim...
ROBERT: Özür dilerim anne kusura bakma
ANNEM: Yok yok bişey olmaz zaten kalkacaktım siz nereye gidiyorsunuz
BEN: Stavro amcanın yanına gidiyoruz dedim
ANNEM: Kahvaltı yapında gidin dedi
BEN: Yok anne yok stavro amcada yaparız dedim
Koşar adımla stavro amcanın yanına gittik stavro bu sabah
erkenciydi erkenden samanlığı toparlamış kahvaltımızıda kurmuştu.
Yüksek bir sesle günaydın dedi
BEN ve ROBERT: Beraber günaydın dedik
Ah ne güzel günlerdi o günleri birdaha yaşamak için neler vermezdim
sonu hüzünle sonuçlanan bir adaydı derken kahvaltıya oturduk kıyılmış
domates otlu peynir ve küçük kase dolusu zeytin vardı o küçük kasenin
içinde. Benim yüreğimde yaratığı duyguları asla tahmin bile
edemezsiniz.
Az sonra Stavro amca sen atları tarayacaksın ben ve Robert’te ‘ineklerin suyunu dolduracğız’ dedi.
Hani insan birini çok severde onu hiç kimseyle payşalmak ve kimseye kaptırmak istemez işte bu çok kötü bir acıydı..
İnce bir ses tonuyla tamam ‘tarak nerede’ diyerek atlara doğru yürüdüm...
Sinirli bir tarzla atlara vurdum. D sinirin bende yaratığı şiddetle
atlara vurdum. Kişneyen atın sesiyle Stavro amca ‘ne yaptın’ ‘at
huysuzluk yaptı’ dedi. Bende ‘bir şey yapmadım’ dedim. Stavro amca
‘tamam tamam bir şey olmaz ama daha dikatli ol’ dedi, ‘onlarında bir
canı olduğunu unutma’ dedi.
Daha sonra Robert ve Stavro amca dışarı çıktılar bende ahırın küçük
camından onları izliyordum. Gözüm doldu yüreğim yandı çünkü Stavro
amcanın Robert’e gösterdiği ilgi ve alaka beni ona daha çok bağlıyordu.
Çünkü zor birşeyi elde edebilme yolundaki hüzün insana büyük
zevkler tattırır bu biraz da sefaya giden yoldaki cefanın azmi benim
için biraz da kutsaldı. Derken günler su gibi geçiyordu. Her gün üzüntü
ve azim ve hırs duygusunun bende ilerlemesi beni oldukça üzüyordu.
Çünkü küçük yaşta yaşadığım bu duygular benim için oldukça ağırdı her
geçen günün bende bıraktığı iz benim kişiliğime yansıyordu.
Yine günlerden bir gün Çarşamba sabahı beraber uyanarak yine Stavro
amcanın yanına gittik. Bu sabah Stavro amca hala uyanmamıştı. Kapısını
çaldık ama kimse açmadı bir süre sonra Stavro amca kapıya doğrularak
kapıyı açtı. Robert ‘niye kapıyı geç açtın’ Stavro amca birşeymi oldu.
Bugün sol tarafımda bir sıkıntı ağrı var geceden bir saat bile uyumadım
şehre inip doktora görünecem benimle gelmek isteyen varmı dedi.
Ben ve Robert gelmek istedik ama o Robert gelsin dedi. Hiç
konuşmadım ağlamam geldi taşlı kulübenin arkasına geçerek ağladım az
sonra şehre doğru yol aldılar arkalarından baka kaldım akşama kadar
gelmelerini bekledim sinir dolu saatlerle gözüm yolda kaldı ve tam gün
batımına doğru...
Taa uzaktan göründüler ve onlara doğru yürüdüm
BEN: Hayırdır Stavro amca doktor ne dedi kötü bir şey yok inşallah
STAVRO AMCA: doktor kalp krizi dedi ve ilaç yazdı bir hafta sonra kontrolün var dedi o zamanda sen benimle gelirsin dedi
Stavro amcanın rahatsızlığı beni çok üzdü kaybetme korkusu içime işledi.
Ona sarılmak onunla daha çok vakit geçirmek istiyordum.
Bu gün Pazar babam evde iş yok kahvaltı onunla yapacağız az sonra
annem kalktı kahvaltımızı hazırlamak için mutfağa gitti bizde kalkarak
salonda Dobert’le oyun oynamaya başladık derken robertin atığı top
babamın yatığı odanın camına çarparak cam şidetli şekilde yere düştü
babam sinirli bir şekilde yatağından kalkarak Roberti tokatlamaya
başladı. Annem her ne kadarda Roberti kurtarmaya çalışsada babamın
küvetine karşı koyamadı sesiz sesis duvara yaslanarak ağlamaya başlayan
Robert için bende kendimi tutamayarak ağlamaya başladım gözlerinden
akan yaş onun mazlumluğunu sesizliğini ele veriyordu az sonra
kahvaltıya oturduk sesizce kahvaltı yapmaya başladık...
Babam çıkar çıkmaz annem roberti kucakladı annemin kucaklamasıyla hıçkır hıçkır ağlayan Robert ne kadarda zavalıydı
BEN: Hade kalk stavro amcaya gidelim dedim
ROBERT: Tamam geldim yüzümü yıkayayım gelecem bekle dedi.
Aynı zamanda bu gün stavro amcanın doktora kontrol günüydü.
Az sonra Stavro amcaya gittik durumu fark eden stavro amcaya konuyu
anlatım stavro amcada Robert’e teseli vermek için bir şey olmaz
babandır, normaldir moralini bozma diyerek teseli sözcükleri sarf etti
daha sonra bu gün sen benimle şehre gelmek istermisin dedi
ROBERT: Tamam hazır olurum dedi
STAVRO AMCA: Bana doğru yürüyerek bugün Robert’ in morali bozuk onunla gidecez kusura bakma oldu mu?
BEN: Tamam dedim dilim her ne kadar da tamam dese de gönlüm hiç
istemiyordu. Üzüntülü bir şekilde kıyıya giderek sinirli sinirli denize
taş ayıyordum birden aklıma bir şey geldi.
Babamın geçen seneden kalma bazı uyku hapları vardı eğer bu uyku
haplarını Robert’ in yiyeceğine atarsam Robert uykuya kalır ben ve
Stavro amcada şehre gideriz diye düşündüm...
Yaptığımın yanlış olduğunun bana acı vereceğinin farkına hiç varmamıştım çocukluk aklıma uyarak
Bekledim gitmelerine tam iki saat var hemen eve ilerleyerek babamın
Çekmecesindeki uyku haplarını alarak Robert’ in en çok sevdiği
tatlının içine atarak iyice karıştırdım buzdolabına koyarak Robert’i
bekledim. Az sonra eve gelen Robert’e tatlısını vererek yemesi için ona
yardımcı oldum.
Daha sonra yavaş yavaş robert’in uykuya daldığını fark etim bende
koşar adımla stavro amcaya Robert biraz rahatsız evde yatıyor ben
seninle geleyimmi dedim.
STAVRO AMCA: Tamam gel ama sakın huysuzluk yapma dedi.
BEN: ‘Yapmam dedim’ derken az sonra şehre gitmek için yola çıktık.
Şehir çok güzel cıvıl cıvıl insanlar çok güzeldiler ve saatler sonra
akşam oldu eve gitmek için yol aldık ve taa uzaktan ada göründü ada ilk
defa bana bu kadar uzak görünüyordu yaklaştığımızdaysa ne göreyim!!
Evimizin önü kalabalık özel araçlar insanlar ve birde ambulans vardı.
Şaşkın gözlerle Stavro amcaya ‘ne oluyor bu insanlar ne diye
bağırarak’ sormaya başladım ve adaya ayak basar basmaz eve doğru koştuk
tam yaklaştığımızda babamın ve annemin haykırma sesi geldi.
Daha sonra çok heyecanlandım ve kapıya doğru koştum beni içeri
almayan sivil elbiseli adamlarla stavro amca bir şeyler konuştuktan
sonra Stavro amcada ağlamaya başladı. Daha sonra anladım ki ben ne
yaptım!!! Meğerse benim Robert’in tatlısına atığım ilaçtan dolayı
Robert zehirlenerek hayatını kaybetmişti...
Duyar duymaz öldüm dirildim bacaklarım beni taşımaz oldu Robert
benim gözümün önüne gelerek içim içimden kopuyorduAradan iki gün geçti
yaptığım bu korkunç olayı kendimde taşıyamıyordum. Bunu birine
anlatmalıydım yoksa kendiminde katili olacaktım...
Aradan zaman geçiyordu. Savro amcanın kalbide gittikçe kötüye
gidiyordu. Birgün dayanamayarak Stavro amcaya konuyu açmayı düşündüm ve
onun yanına giderek konuyu anlattım...
Bağırdı çağırdı, kızdı ve bir de tokat attı ama bu durumu hiç
ailemle görüşmedi artık Stavro amcaylan da güzel günlerimiz olmuyordu.
O ada artık bana zindandı.. Derken her sabah Robert’le gittiğim Stavro
amcaya bu sabah tek başıma ilerledim kapısını çalmama rağmen kapıyı
açmayan Stavro amcanın durumuna endişelenerek babamı çağırdım.
Stavro amcada beni yalnız bıraktı oda gitti artık tektim oda ölmüştü.
Robert ve Stavro amcanın mezarını yanyanda yaptık yanlarında bir şişin üzerine bir ışık kurduk
Çünkü bu gün bu adayı terk ettik. Şehre taşınıyoruz eskiden adadan
Yunanistanın ışıklarını seyrederek içim geçiyordu...
Şimdiyse Yunanistandan adadaki Robert ve Stavro amcanın mezarı başındaki ışığa bakarak içim geçiyor….
Yunanistan merkezine 2500 km ilerisinde denizin tam ortasında etrafı
masmavi denizlerle kaplı kor adası denilen adada hayatımızı sürdürürüz.
Şehir bize oldukça uzaktı akşamları şehrin ışıklarının ışıltısı ve
parlaklığı bende çok derin duygular yaşatırdı içim geçerdi denizin
karşısında uzanıp taaa uzaktaki şehrin ışıkları bana çoğu şeyi
anımsatıyordu...
O küçük topraklarda sadece iki evdik ben annem babam ve kardeşim
Robert olmak üzere dört kişiydik öteki evde ise bizim evin iki metre
ilerisinde yaşayan Stavro amca vardı.
O tek yaşardı yalnız yaşardı sevecen ve çocuksu ruhu insanı
kendine adeta büyülüyordu tek arkadaşımız oyun eşimiz sırdaşımız oydu
bu mizacı için olsa gerek onu çok severdik onu o kadarki severdik...
Her sabah onun yanına giderek akşama kadar onunla oyun oynar,
hayvanları tırmıklar, samanlığı temizlerdik ve annem ona gelince o da
bize bağlı evin havasına neşe veren ve babamın sinirli tavrına karşılık
bizi koruyan haliyle tam bir anneydi umursamaz bir anne değildi...
Babama gelince ciddi asabi ve aynı zamanda sinirli tavrı bizi ona karşı
soğutmuştu ...
Derdimizi ona anlatmaya yaşadıklarımızı ona açma gibi bir cesaret bırakmamıştı halbuki o da tıpkı
Annem gibi gönlü bizdeydi ama her halde o da öyle görmüştü ki bize böyle davrandığına inanıyorum.
Sabah işine gider akşamda gün batımına doğru eve gelirdi.
Yunanistan da turistik bir otelin barında garsonluk yaparak geçimimizi
sağlıyordu ve kardeşim Robert ona gelince efendi sesiz ve dostane bir
mizacı vardı.
Bu gün Pazartesi babam sabahtan işe çıkmıştı hemen günün ilk ışıklarını görerek yatağımdan kalktım roberti
Kaldırarak sesiz bir sesle hade kalk stavro amcaya gidelim yavaş
annemi uyandırma derken ayağı kapının önündeki ayakkabılığa takıldı
ayakkabılığın çıkardığı sesle
ANNEM: Ne oluyor diyerek ayağı kalktı
Yat anne yat bir şey yok dedim...
ROBERT: Özür dilerim anne kusura bakma
ANNEM: Yok yok bişey olmaz zaten kalkacaktım siz nereye gidiyorsunuz
BEN: Stavro amcanın yanına gidiyoruz dedim
ANNEM: Kahvaltı yapında gidin dedi
BEN: Yok anne yok stavro amcada yaparız dedim
Koşar adımla stavro amcanın yanına gittik stavro bu sabah
erkenciydi erkenden samanlığı toparlamış kahvaltımızıda kurmuştu.
Yüksek bir sesle günaydın dedi
BEN ve ROBERT: Beraber günaydın dedik
Ah ne güzel günlerdi o günleri birdaha yaşamak için neler vermezdim
sonu hüzünle sonuçlanan bir adaydı derken kahvaltıya oturduk kıyılmış
domates otlu peynir ve küçük kase dolusu zeytin vardı o küçük kasenin
içinde. Benim yüreğimde yaratığı duyguları asla tahmin bile
edemezsiniz.
Az sonra Stavro amca sen atları tarayacaksın ben ve Robert’te ‘ineklerin suyunu dolduracğız’ dedi.
Hani insan birini çok severde onu hiç kimseyle payşalmak ve kimseye kaptırmak istemez işte bu çok kötü bir acıydı..
İnce bir ses tonuyla tamam ‘tarak nerede’ diyerek atlara doğru yürüdüm...
Sinirli bir tarzla atlara vurdum. D sinirin bende yaratığı şiddetle
atlara vurdum. Kişneyen atın sesiyle Stavro amca ‘ne yaptın’ ‘at
huysuzluk yaptı’ dedi. Bende ‘bir şey yapmadım’ dedim. Stavro amca
‘tamam tamam bir şey olmaz ama daha dikatli ol’ dedi, ‘onlarında bir
canı olduğunu unutma’ dedi.
Daha sonra Robert ve Stavro amca dışarı çıktılar bende ahırın küçük
camından onları izliyordum. Gözüm doldu yüreğim yandı çünkü Stavro
amcanın Robert’e gösterdiği ilgi ve alaka beni ona daha çok bağlıyordu.
Çünkü zor birşeyi elde edebilme yolundaki hüzün insana büyük
zevkler tattırır bu biraz da sefaya giden yoldaki cefanın azmi benim
için biraz da kutsaldı. Derken günler su gibi geçiyordu. Her gün üzüntü
ve azim ve hırs duygusunun bende ilerlemesi beni oldukça üzüyordu.
Çünkü küçük yaşta yaşadığım bu duygular benim için oldukça ağırdı her
geçen günün bende bıraktığı iz benim kişiliğime yansıyordu.
Yine günlerden bir gün Çarşamba sabahı beraber uyanarak yine Stavro
amcanın yanına gittik. Bu sabah Stavro amca hala uyanmamıştı. Kapısını
çaldık ama kimse açmadı bir süre sonra Stavro amca kapıya doğrularak
kapıyı açtı. Robert ‘niye kapıyı geç açtın’ Stavro amca birşeymi oldu.
Bugün sol tarafımda bir sıkıntı ağrı var geceden bir saat bile uyumadım
şehre inip doktora görünecem benimle gelmek isteyen varmı dedi.
Ben ve Robert gelmek istedik ama o Robert gelsin dedi. Hiç
konuşmadım ağlamam geldi taşlı kulübenin arkasına geçerek ağladım az
sonra şehre doğru yol aldılar arkalarından baka kaldım akşama kadar
gelmelerini bekledim sinir dolu saatlerle gözüm yolda kaldı ve tam gün
batımına doğru...
Taa uzaktan göründüler ve onlara doğru yürüdüm
BEN: Hayırdır Stavro amca doktor ne dedi kötü bir şey yok inşallah
STAVRO AMCA: doktor kalp krizi dedi ve ilaç yazdı bir hafta sonra kontrolün var dedi o zamanda sen benimle gelirsin dedi
Stavro amcanın rahatsızlığı beni çok üzdü kaybetme korkusu içime işledi.
Ona sarılmak onunla daha çok vakit geçirmek istiyordum.
Bu gün Pazar babam evde iş yok kahvaltı onunla yapacağız az sonra
annem kalktı kahvaltımızı hazırlamak için mutfağa gitti bizde kalkarak
salonda Dobert’le oyun oynamaya başladık derken robertin atığı top
babamın yatığı odanın camına çarparak cam şidetli şekilde yere düştü
babam sinirli bir şekilde yatağından kalkarak Roberti tokatlamaya
başladı. Annem her ne kadarda Roberti kurtarmaya çalışsada babamın
küvetine karşı koyamadı sesiz sesis duvara yaslanarak ağlamaya başlayan
Robert için bende kendimi tutamayarak ağlamaya başladım gözlerinden
akan yaş onun mazlumluğunu sesizliğini ele veriyordu az sonra
kahvaltıya oturduk sesizce kahvaltı yapmaya başladık...
Babam çıkar çıkmaz annem roberti kucakladı annemin kucaklamasıyla hıçkır hıçkır ağlayan Robert ne kadarda zavalıydı
BEN: Hade kalk stavro amcaya gidelim dedim
ROBERT: Tamam geldim yüzümü yıkayayım gelecem bekle dedi.
Aynı zamanda bu gün stavro amcanın doktora kontrol günüydü.
Az sonra Stavro amcaya gittik durumu fark eden stavro amcaya konuyu
anlatım stavro amcada Robert’e teseli vermek için bir şey olmaz
babandır, normaldir moralini bozma diyerek teseli sözcükleri sarf etti
daha sonra bu gün sen benimle şehre gelmek istermisin dedi
ROBERT: Tamam hazır olurum dedi
STAVRO AMCA: Bana doğru yürüyerek bugün Robert’ in morali bozuk onunla gidecez kusura bakma oldu mu?
BEN: Tamam dedim dilim her ne kadar da tamam dese de gönlüm hiç
istemiyordu. Üzüntülü bir şekilde kıyıya giderek sinirli sinirli denize
taş ayıyordum birden aklıma bir şey geldi.
Babamın geçen seneden kalma bazı uyku hapları vardı eğer bu uyku
haplarını Robert’ in yiyeceğine atarsam Robert uykuya kalır ben ve
Stavro amcada şehre gideriz diye düşündüm...
Yaptığımın yanlış olduğunun bana acı vereceğinin farkına hiç varmamıştım çocukluk aklıma uyarak
Bekledim gitmelerine tam iki saat var hemen eve ilerleyerek babamın
Çekmecesindeki uyku haplarını alarak Robert’ in en çok sevdiği
tatlının içine atarak iyice karıştırdım buzdolabına koyarak Robert’i
bekledim. Az sonra eve gelen Robert’e tatlısını vererek yemesi için ona
yardımcı oldum.
Daha sonra yavaş yavaş robert’in uykuya daldığını fark etim bende
koşar adımla stavro amcaya Robert biraz rahatsız evde yatıyor ben
seninle geleyimmi dedim.
STAVRO AMCA: Tamam gel ama sakın huysuzluk yapma dedi.
BEN: ‘Yapmam dedim’ derken az sonra şehre gitmek için yola çıktık.
Şehir çok güzel cıvıl cıvıl insanlar çok güzeldiler ve saatler sonra
akşam oldu eve gitmek için yol aldık ve taa uzaktan ada göründü ada ilk
defa bana bu kadar uzak görünüyordu yaklaştığımızdaysa ne göreyim!!
Evimizin önü kalabalık özel araçlar insanlar ve birde ambulans vardı.
Şaşkın gözlerle Stavro amcaya ‘ne oluyor bu insanlar ne diye
bağırarak’ sormaya başladım ve adaya ayak basar basmaz eve doğru koştuk
tam yaklaştığımızda babamın ve annemin haykırma sesi geldi.
Daha sonra çok heyecanlandım ve kapıya doğru koştum beni içeri
almayan sivil elbiseli adamlarla stavro amca bir şeyler konuştuktan
sonra Stavro amcada ağlamaya başladı. Daha sonra anladım ki ben ne
yaptım!!! Meğerse benim Robert’in tatlısına atığım ilaçtan dolayı
Robert zehirlenerek hayatını kaybetmişti...
Duyar duymaz öldüm dirildim bacaklarım beni taşımaz oldu Robert
benim gözümün önüne gelerek içim içimden kopuyorduAradan iki gün geçti
yaptığım bu korkunç olayı kendimde taşıyamıyordum. Bunu birine
anlatmalıydım yoksa kendiminde katili olacaktım...
Aradan zaman geçiyordu. Savro amcanın kalbide gittikçe kötüye
gidiyordu. Birgün dayanamayarak Stavro amcaya konuyu açmayı düşündüm ve
onun yanına giderek konuyu anlattım...
Bağırdı çağırdı, kızdı ve bir de tokat attı ama bu durumu hiç
ailemle görüşmedi artık Stavro amcaylan da güzel günlerimiz olmuyordu.
O ada artık bana zindandı.. Derken her sabah Robert’le gittiğim Stavro
amcaya bu sabah tek başıma ilerledim kapısını çalmama rağmen kapıyı
açmayan Stavro amcanın durumuna endişelenerek babamı çağırdım.
Stavro amcada beni yalnız bıraktı oda gitti artık tektim oda ölmüştü.
Robert ve Stavro amcanın mezarını yanyanda yaptık yanlarında bir şişin üzerine bir ışık kurduk
Çünkü bu gün bu adayı terk ettik. Şehre taşınıyoruz eskiden adadan
Yunanistanın ışıklarını seyrederek içim geçiyordu...
Şimdiyse Yunanistandan adadaki Robert ve Stavro amcanın mezarı başındaki ışığa bakarak içim geçiyor….
Perş. Ağus. 21, 2014 1:36 pm tarafından abucabbar
» Black Dark Lite Edition 2010 V2 - Emre90, 2010'un En Şık Lite Sürümü
Çarş. Eyl. 04, 2013 1:57 pm tarafından sondevrim55
» izzet Yıldızhan - Sen Deli Misin fuLL 2009 | 320 Kbps
Perş. Tem. 18, 2013 10:01 am tarafından milliyetci1979
» Install ClockworkMod Recovery on the LG GT540 Optimus
Ptsi Şub. 04, 2013 10:51 am tarafından Karakatil
» Root the LG GT540 Optimus
Ptsi Şub. 04, 2013 10:50 am tarafından Karakatil
» LG P503 Optimus One Root + Recovery
Ptsi Şub. 04, 2013 10:45 am tarafından Karakatil
» LG-970 CWM Ve Root Enjekte Etme!
Ptsi Şub. 04, 2013 10:40 am tarafından Karakatil
» LG Optımus 3D Max Root Yapımı
Ptsi Şub. 04, 2013 10:31 am tarafından Karakatil
» LG Optimus 4X HD'ye CWM Yükleme
Ptsi Şub. 04, 2013 10:27 am tarafından Karakatil