ORHAN VELİ
HAYATI
Türk edebiyatının en büyük şairlerinden biri olan Orhan Veli Kanık, 13 Haziran 1914
yılında İstanbul’da doğdu.
Galatasaray Lisesi’nde başladığı lise eğitimini Ankara’da tamamladıktan sonra İstanbul
Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe bölümüne girdi. Yüksek eğitimini yarıda bırakarak
Ankara’da Milli Eğitim Bakanlığı tercüme bürosuna girerek, Milli Eğitim Bakanlığı
teşkilatında çalışmaya başladı. Bu işinden iki yıl sonra istifa ederek ayrılan Veli, serbest
çalışmaya karar verdi. 1 Ocak 1949 yılında Ankara’da iki sayfalık ‘Yaprak’ isimli bir dergi
çıkarmaya başladı. On beş günde bir çıkan ‘Yaprak Dergisi’ 14 ayda 28 sayı çıktıktan sonra
kapandı.(1940-1950)
Orhan Veli Kanık, Yaprak Dergisini kapattıktan sonra Ankara’dan tekrar İstanbul’a döndü.
Bir süre İstanbul’da yaşadıktan sonra bir başka iş için tekrar Ankara’ya dönen Veli 14 Kasım
1950 yılında aramızdan ayrıldı.
Bir bakıma hayatı yalnızlık ve yoksulluk içinde geçen Orhan Veli’ nin ölümü Türk
edebiyatı için yeri doldurulamaz bir boşluk olarak ifade edilebilmektedir. Gerek şiirimize
getirdiği yeni soluk gerek ifade biçimindeki farklı çizgisiyle edebiyatımızın mihenk
taşlarından sayılan Orhan Veli’ nin ölümünden sonra dergi ve gazetelerde hakkında çok
önemli yazılar yazıldı. Şiirleri bir çok yayınevi tarafından basılmaya başlandı.
SANATÇI KİMLİĞİ
Eski inanışa göre nazmın belli başlı unsurları vezin ve kafiyeydi. Kafiye kullanılmasının
temel amacı aslında ikinci satırın kolay hatırlanmasının teminiydi yani asıl amaç hafızaya
yardımcı olmaktı. Fakat zamanla onu vezinle birlikte kullanmakta bir güzellik bulan eski
dönem şairleri bu tarzda şiir yazmayı da marifet olarak görmeye başladı. Orhan Veli bu
konuda devrimci bir yapıya sahiptir çünkü ona göre şiirde vezin ve kafiye unsuru bir fazlalık
hatta bir sınırlamaydı. Bunlar şairin düşüncesine hükmettikleri gibi aynı zamanda lisanın
şeklinde de değişiklikler yapıyorlardı. Bu yüzden de eğer şiirde bir ahenk varsa bunu sağlayan
ne vezin ne de kafiyeydi ki ahenk şiirin içinde zaten vardı.
Edebiyat tarihine bakılacak olunursa pek çok şekil değişiklikleri ile karşılaşılacaktır, yeni
getirilen şekiller her defasında küçük garipsemelerden sonra kolayca kabul edilmiştir. Bu
durum aynen Orhan Veli’ nin Türk şiirine getirdiği yeni akımında da yaşanmıştır. Öyle ki, ilk
başlarda büyük tepkilerle karşılanmış sonrasında geniş kitlelerce kabullenilmiştir.
Orhan Veli’ ye göre şiir halkın her tabakasına hitap etmesi gereken bir edebiyattır. Herkes
ondan bir şey bulmalı ve zevk almalıdır. Oysa ki Orhan Veli’ ye kadar şiir burjuva sınıfının
malı olmaktan, sanayi devriminden önce de dinin ve feodal zümrenin köleliğini yapmaktan
öteye geçememiştir. Orhan Veli’ ye göre şiir sadece bu bolluk içinde yaşayan insanlara hitap
etmekten kurtarılmalı ve sokaktaki insana yani tüm topluma hizmet etmelidir. Bilindiği üzere
şiir konusunda devrimci bir ruha sahiptir Orhan Veli. Öyle ki, savunduğu durum senelerden
beri zevkimize, irademize hükmetmiş, onlara şekil vermiş edebiyat tarzlarının sıkıcı ve
bunaltıcı tesirinden kurtulmaktır. Bu bağlamda söylenilebilir ki; Orhan Veli edebiyat tarihinin
gıpta ile andığı sanatçılardan biridir çünkü tarihin beğenerek andığı insanlar daima dönüm
noktasında bulunan insanlardır. Eski geleneği tamamen yıkıp yerine bambaşka bir soluk
getiren Orhan Veli’nin önemi de işte bu durumdan dolayı doğmaktadır.
Orhan Veli sanatların iç içe olmasından pek hoşlanmayan bir kişiliğe sahipti. Ona göre şiiri
şiir, resmi resim, müziği de müzik olarak kabullenmek gerekliydi çünkü her sanatın kendine
ait yönleri ve düşünceyi ifade ediş tarzları vardı. Ona göre şiirde musikiyi, musikide resmi,
resimde edebiyatı kullanmak bir hileden başka bir şey değildi. Bu sanatlar birbirlerinin içinde
kullanıldığında hakiki değerlerini yitirmekte, bambaşka bir kimliğe bürünmekteydiler. İşte
bundan dolayıdır ki Orhan Veli hiçbir eserinde bu yola başvurmamıştır.
Orhan Veli küçük insanların anlık, günlük yaşamlarını yavaş yavaş ölçüye ve uyağa yatkın
belirsiz arayışlarla , ve inanılmaz bir doğallıkla şiirleştirmektedir. ‘Kapalı Çarşı’ ve ‘Altındağ’
şiirleri buna örnek olarak gösterilebilmektedir.
KAPALI ÇARŞI
Giyilmemiş çamaşırlar nasıl kokar bilirsin,
Sandık odalarında; senin de dükkanın öyle kokar işte.
Ablamı tanımazsın,
Hürriyete gelin olacaktı, yaşasaydı;
Bu teller onun telleri,
Bu duvak onun duvağı işte
Ya bu camlardaki kadınlar?
Bu mavi mavi,
Bu yeşil yeşil fistanlı...
Geceleri de ayakta mı dururlar böyle?
Ya şu bembeyaz gömlek?
Onun da bir hikayesi yok mu?
Kapalı çarşı deyip geçme,
Kapalı çarşı
Kapalı kutu
ALTINDAĞ
Biri bir koca görür rüyasında:
Yüz lira maaşlı kibar bir adam.
Evlenir, şehire taşınırlar.
Mektuplar gelir adreslerine:
Şenyuva apartmanı bodrum katı.
Kutu gibi bir dairede otururlar.
Ne çamaşıra gidilir artık, ne cam silmeye;
Bulaşıksa kendi bulaşıkları.
Çocukları olur, nurtopu gibi;
Elden düşme bir araba satın alınır.
Kızılay bahçesine gidilir sabahları
Kumda oynasın diye küçük Yılmaz,
Kibar çocukları gibi.
Lağımcının hamam rüyasıdır
Rüyaların en güzeli.
Uzanır göbek taşına;
Tellaklar gelip dizilir yanıbaşına.
Biri su döker,
Biri sabunlar;
Elinde kese sıra bekler biri.
Yeni müşteriler girerken içeri,
Lağımcı,
Pamuklar gibi çıkar dışarı.
Bu tarz şiir konularını Orhan Veli’den önce görebilmek imkansızdı. Ondan önceki şairler
bu tarz konuları şiirlerinde kullanmayı bir beceriksizlik olarak gördüklerinden dolayı
eserlerinde bu tarz konulara hiçbir şekilde yer vermemişlerdir.
Bu iki şiirde görüldüğü üzere Orhan Veli, gündelik olay izlenimlerini ölçüsüz, uyaksız
doğal deyişlerle şiirleştirme girişiminde bulunmuştur. Bu şiirler halk adına, halk için
yazılmıştır yani şiirlerde hedef tabaka, yüksek zümre olmaktan ziyade, halkın her
tabakasından her türlü insandır.
İSTANBUL’U DİNLİYORUM
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Önce hafiften bir rüzgar esiyor;
Yavaş yavaş sallanıyor
Yapraklar ağaçlarda;
Uzaklarda, çok uzaklarda,
Sucuların hiç durmayan çıngırakları;
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı.
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Kuşlar geçiyor, derken
Yükseklerden, sürü sürü, çığlık çığlık.
Ağlar çekiliyor dalyanlarda;
Bir kadının suya değiyor ayakları;
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı.
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Serin serin Kapalıçarşı;
Cıvıl cıvıl Mahmutpaşa;
Güvercin dolu avlular.
Çekiç sesleri geliyor doklardan,
Güzelim bahar rüzgarında ter kokuları;
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı.
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Başında eski alemlerin sarhoşluğu,
Loş kayıkhaneleriyle bir yalı;
Dinmiş lodosların uğultusu içinde.
İstanbul’u dinliyorum gözlerim kapalı.
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Bir yosma geçiyor kaldırımlardan,
Küfürler, şarkılar,türküler, laf atmalar,
Bir şey düşürüyor elinden yere;
Bir gül olmalı.
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı.
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı.
Bir kuş çırpınıyor eteklerinde;
Alnın sıcak mı, değil mi bilmiyorum;
Dudakların ıslak mı, değil mi bilmiyorum;
Beyaz bir ay doğuyor fıstıkların arkasından
Kalbinin vuruşundan anlıyorum;
İstanbul’u dinliyorum.
Orhan Veli, yazıldığı yıllarda büyük yankılar uyandıran ‘İstanbul’u Dinliyorum’ adlı bu
şiirinde İstanbul’u öne sürerek tüm toplumu gözler önüne sermekte bir bakıma toplumla iç içe
olduğunu dile getirmektedir. Şiirde, düş ülkesi yerine yaşanan gerçek çevre, aruz yerine
serbest nazım, Osmanlıca yerine günlük konuşma dili, bireysellikten ziyade toplumsallık,
insansız bir doğa tasviri yerine canlı bir şehir kalabalığı, tekil bir sanatçılık kimliğinden öte
toplumun bütün sesleriyle bilinçlenen çoğul bir şairlik anlayışı görülmektedir. Buda zaten
Orhan Veli’yi farklı yapan noktadır.
Orhan Veli “ Garip ” hareketinin öncülerindendir. Bu hareket, İkinci Dünya Savaşı
yıllarında tek parti egemenliğinin süregeldiği zamanlarda tüm sınırlamalara sanatsal bir
başkaldırı niteliğinde, bir takım yerleşmiş alışkanlıkları sarsarak ortaya çıkan yeni bir
edebiyat akımıdır. “ Garip ” akımının temel prensipleri Orhan Veli’nin de şiirlerinde
görüldüğü üzere ; konuşma dilinin doğallığı içinde şiirsel deyişleri yakalamak, gündelik
yaşamın sorunlarına ve küçük adamlarına eğilmek, söylev havasından kurtulmak ve süslerle
söz oyunlarını bırakıp özgür bir tarz yakalayabilmektir.
Orhan Veli ve arkadaşlarının edebiyatta yarattığı bu yeni akımın amacı, yozlaşmış ve
kalıplaşmış nesneleri yıkma, aydınlar azınlığından çıkıp halk yaşamına girme, yaşamanın
bütün anılarını ve tatlarını değerlendirme, insanın doğayla içten ilişkisini bulma, saf ve
katıksız bir bakışla insan değerlerini dile getirme ve toplum duygu ve düşüncelerine
eğilmedir. Önceleri çok büyü tepkilerle karşılanan “ Garip ” akımı bir süre sonra tamamıyla
kabul edilmiş özelliklede Orhan Veli’nin tarzı pek çok şair tarafından taklit edilmiştir.
HAYATI
Türk edebiyatının en büyük şairlerinden biri olan Orhan Veli Kanık, 13 Haziran 1914
yılında İstanbul’da doğdu.
Galatasaray Lisesi’nde başladığı lise eğitimini Ankara’da tamamladıktan sonra İstanbul
Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe bölümüne girdi. Yüksek eğitimini yarıda bırakarak
Ankara’da Milli Eğitim Bakanlığı tercüme bürosuna girerek, Milli Eğitim Bakanlığı
teşkilatında çalışmaya başladı. Bu işinden iki yıl sonra istifa ederek ayrılan Veli, serbest
çalışmaya karar verdi. 1 Ocak 1949 yılında Ankara’da iki sayfalık ‘Yaprak’ isimli bir dergi
çıkarmaya başladı. On beş günde bir çıkan ‘Yaprak Dergisi’ 14 ayda 28 sayı çıktıktan sonra
kapandı.(1940-1950)
Orhan Veli Kanık, Yaprak Dergisini kapattıktan sonra Ankara’dan tekrar İstanbul’a döndü.
Bir süre İstanbul’da yaşadıktan sonra bir başka iş için tekrar Ankara’ya dönen Veli 14 Kasım
1950 yılında aramızdan ayrıldı.
Bir bakıma hayatı yalnızlık ve yoksulluk içinde geçen Orhan Veli’ nin ölümü Türk
edebiyatı için yeri doldurulamaz bir boşluk olarak ifade edilebilmektedir. Gerek şiirimize
getirdiği yeni soluk gerek ifade biçimindeki farklı çizgisiyle edebiyatımızın mihenk
taşlarından sayılan Orhan Veli’ nin ölümünden sonra dergi ve gazetelerde hakkında çok
önemli yazılar yazıldı. Şiirleri bir çok yayınevi tarafından basılmaya başlandı.
SANATÇI KİMLİĞİ
Eski inanışa göre nazmın belli başlı unsurları vezin ve kafiyeydi. Kafiye kullanılmasının
temel amacı aslında ikinci satırın kolay hatırlanmasının teminiydi yani asıl amaç hafızaya
yardımcı olmaktı. Fakat zamanla onu vezinle birlikte kullanmakta bir güzellik bulan eski
dönem şairleri bu tarzda şiir yazmayı da marifet olarak görmeye başladı. Orhan Veli bu
konuda devrimci bir yapıya sahiptir çünkü ona göre şiirde vezin ve kafiye unsuru bir fazlalık
hatta bir sınırlamaydı. Bunlar şairin düşüncesine hükmettikleri gibi aynı zamanda lisanın
şeklinde de değişiklikler yapıyorlardı. Bu yüzden de eğer şiirde bir ahenk varsa bunu sağlayan
ne vezin ne de kafiyeydi ki ahenk şiirin içinde zaten vardı.
Edebiyat tarihine bakılacak olunursa pek çok şekil değişiklikleri ile karşılaşılacaktır, yeni
getirilen şekiller her defasında küçük garipsemelerden sonra kolayca kabul edilmiştir. Bu
durum aynen Orhan Veli’ nin Türk şiirine getirdiği yeni akımında da yaşanmıştır. Öyle ki, ilk
başlarda büyük tepkilerle karşılanmış sonrasında geniş kitlelerce kabullenilmiştir.
Orhan Veli’ ye göre şiir halkın her tabakasına hitap etmesi gereken bir edebiyattır. Herkes
ondan bir şey bulmalı ve zevk almalıdır. Oysa ki Orhan Veli’ ye kadar şiir burjuva sınıfının
malı olmaktan, sanayi devriminden önce de dinin ve feodal zümrenin köleliğini yapmaktan
öteye geçememiştir. Orhan Veli’ ye göre şiir sadece bu bolluk içinde yaşayan insanlara hitap
etmekten kurtarılmalı ve sokaktaki insana yani tüm topluma hizmet etmelidir. Bilindiği üzere
şiir konusunda devrimci bir ruha sahiptir Orhan Veli. Öyle ki, savunduğu durum senelerden
beri zevkimize, irademize hükmetmiş, onlara şekil vermiş edebiyat tarzlarının sıkıcı ve
bunaltıcı tesirinden kurtulmaktır. Bu bağlamda söylenilebilir ki; Orhan Veli edebiyat tarihinin
gıpta ile andığı sanatçılardan biridir çünkü tarihin beğenerek andığı insanlar daima dönüm
noktasında bulunan insanlardır. Eski geleneği tamamen yıkıp yerine bambaşka bir soluk
getiren Orhan Veli’nin önemi de işte bu durumdan dolayı doğmaktadır.
Orhan Veli sanatların iç içe olmasından pek hoşlanmayan bir kişiliğe sahipti. Ona göre şiiri
şiir, resmi resim, müziği de müzik olarak kabullenmek gerekliydi çünkü her sanatın kendine
ait yönleri ve düşünceyi ifade ediş tarzları vardı. Ona göre şiirde musikiyi, musikide resmi,
resimde edebiyatı kullanmak bir hileden başka bir şey değildi. Bu sanatlar birbirlerinin içinde
kullanıldığında hakiki değerlerini yitirmekte, bambaşka bir kimliğe bürünmekteydiler. İşte
bundan dolayıdır ki Orhan Veli hiçbir eserinde bu yola başvurmamıştır.
Orhan Veli küçük insanların anlık, günlük yaşamlarını yavaş yavaş ölçüye ve uyağa yatkın
belirsiz arayışlarla , ve inanılmaz bir doğallıkla şiirleştirmektedir. ‘Kapalı Çarşı’ ve ‘Altındağ’
şiirleri buna örnek olarak gösterilebilmektedir.
KAPALI ÇARŞI
Giyilmemiş çamaşırlar nasıl kokar bilirsin,
Sandık odalarında; senin de dükkanın öyle kokar işte.
Ablamı tanımazsın,
Hürriyete gelin olacaktı, yaşasaydı;
Bu teller onun telleri,
Bu duvak onun duvağı işte
Ya bu camlardaki kadınlar?
Bu mavi mavi,
Bu yeşil yeşil fistanlı...
Geceleri de ayakta mı dururlar böyle?
Ya şu bembeyaz gömlek?
Onun da bir hikayesi yok mu?
Kapalı çarşı deyip geçme,
Kapalı çarşı
Kapalı kutu
ALTINDAĞ
Biri bir koca görür rüyasında:
Yüz lira maaşlı kibar bir adam.
Evlenir, şehire taşınırlar.
Mektuplar gelir adreslerine:
Şenyuva apartmanı bodrum katı.
Kutu gibi bir dairede otururlar.
Ne çamaşıra gidilir artık, ne cam silmeye;
Bulaşıksa kendi bulaşıkları.
Çocukları olur, nurtopu gibi;
Elden düşme bir araba satın alınır.
Kızılay bahçesine gidilir sabahları
Kumda oynasın diye küçük Yılmaz,
Kibar çocukları gibi.
Lağımcının hamam rüyasıdır
Rüyaların en güzeli.
Uzanır göbek taşına;
Tellaklar gelip dizilir yanıbaşına.
Biri su döker,
Biri sabunlar;
Elinde kese sıra bekler biri.
Yeni müşteriler girerken içeri,
Lağımcı,
Pamuklar gibi çıkar dışarı.
Bu tarz şiir konularını Orhan Veli’den önce görebilmek imkansızdı. Ondan önceki şairler
bu tarz konuları şiirlerinde kullanmayı bir beceriksizlik olarak gördüklerinden dolayı
eserlerinde bu tarz konulara hiçbir şekilde yer vermemişlerdir.
Bu iki şiirde görüldüğü üzere Orhan Veli, gündelik olay izlenimlerini ölçüsüz, uyaksız
doğal deyişlerle şiirleştirme girişiminde bulunmuştur. Bu şiirler halk adına, halk için
yazılmıştır yani şiirlerde hedef tabaka, yüksek zümre olmaktan ziyade, halkın her
tabakasından her türlü insandır.
İSTANBUL’U DİNLİYORUM
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Önce hafiften bir rüzgar esiyor;
Yavaş yavaş sallanıyor
Yapraklar ağaçlarda;
Uzaklarda, çok uzaklarda,
Sucuların hiç durmayan çıngırakları;
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı.
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Kuşlar geçiyor, derken
Yükseklerden, sürü sürü, çığlık çığlık.
Ağlar çekiliyor dalyanlarda;
Bir kadının suya değiyor ayakları;
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı.
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Serin serin Kapalıçarşı;
Cıvıl cıvıl Mahmutpaşa;
Güvercin dolu avlular.
Çekiç sesleri geliyor doklardan,
Güzelim bahar rüzgarında ter kokuları;
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı.
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Başında eski alemlerin sarhoşluğu,
Loş kayıkhaneleriyle bir yalı;
Dinmiş lodosların uğultusu içinde.
İstanbul’u dinliyorum gözlerim kapalı.
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Bir yosma geçiyor kaldırımlardan,
Küfürler, şarkılar,türküler, laf atmalar,
Bir şey düşürüyor elinden yere;
Bir gül olmalı.
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı.
İstanbul’u dinliyorum, gözlerim kapalı.
Bir kuş çırpınıyor eteklerinde;
Alnın sıcak mı, değil mi bilmiyorum;
Dudakların ıslak mı, değil mi bilmiyorum;
Beyaz bir ay doğuyor fıstıkların arkasından
Kalbinin vuruşundan anlıyorum;
İstanbul’u dinliyorum.
Orhan Veli, yazıldığı yıllarda büyük yankılar uyandıran ‘İstanbul’u Dinliyorum’ adlı bu
şiirinde İstanbul’u öne sürerek tüm toplumu gözler önüne sermekte bir bakıma toplumla iç içe
olduğunu dile getirmektedir. Şiirde, düş ülkesi yerine yaşanan gerçek çevre, aruz yerine
serbest nazım, Osmanlıca yerine günlük konuşma dili, bireysellikten ziyade toplumsallık,
insansız bir doğa tasviri yerine canlı bir şehir kalabalığı, tekil bir sanatçılık kimliğinden öte
toplumun bütün sesleriyle bilinçlenen çoğul bir şairlik anlayışı görülmektedir. Buda zaten
Orhan Veli’yi farklı yapan noktadır.
Orhan Veli “ Garip ” hareketinin öncülerindendir. Bu hareket, İkinci Dünya Savaşı
yıllarında tek parti egemenliğinin süregeldiği zamanlarda tüm sınırlamalara sanatsal bir
başkaldırı niteliğinde, bir takım yerleşmiş alışkanlıkları sarsarak ortaya çıkan yeni bir
edebiyat akımıdır. “ Garip ” akımının temel prensipleri Orhan Veli’nin de şiirlerinde
görüldüğü üzere ; konuşma dilinin doğallığı içinde şiirsel deyişleri yakalamak, gündelik
yaşamın sorunlarına ve küçük adamlarına eğilmek, söylev havasından kurtulmak ve süslerle
söz oyunlarını bırakıp özgür bir tarz yakalayabilmektir.
Orhan Veli ve arkadaşlarının edebiyatta yarattığı bu yeni akımın amacı, yozlaşmış ve
kalıplaşmış nesneleri yıkma, aydınlar azınlığından çıkıp halk yaşamına girme, yaşamanın
bütün anılarını ve tatlarını değerlendirme, insanın doğayla içten ilişkisini bulma, saf ve
katıksız bir bakışla insan değerlerini dile getirme ve toplum duygu ve düşüncelerine
eğilmedir. Önceleri çok büyü tepkilerle karşılanan “ Garip ” akımı bir süre sonra tamamıyla
kabul edilmiş özelliklede Orhan Veli’nin tarzı pek çok şair tarafından taklit edilmiştir.
Perş. Ağus. 21, 2014 1:36 pm tarafından abucabbar
» Black Dark Lite Edition 2010 V2 - Emre90, 2010'un En Şık Lite Sürümü
Çarş. Eyl. 04, 2013 1:57 pm tarafından sondevrim55
» izzet Yıldızhan - Sen Deli Misin fuLL 2009 | 320 Kbps
Perş. Tem. 18, 2013 10:01 am tarafından milliyetci1979
» Install ClockworkMod Recovery on the LG GT540 Optimus
Ptsi Şub. 04, 2013 10:51 am tarafından Karakatil
» Root the LG GT540 Optimus
Ptsi Şub. 04, 2013 10:50 am tarafından Karakatil
» LG P503 Optimus One Root + Recovery
Ptsi Şub. 04, 2013 10:45 am tarafından Karakatil
» LG-970 CWM Ve Root Enjekte Etme!
Ptsi Şub. 04, 2013 10:40 am tarafından Karakatil
» LG Optımus 3D Max Root Yapımı
Ptsi Şub. 04, 2013 10:31 am tarafından Karakatil
» LG Optimus 4X HD'ye CWM Yükleme
Ptsi Şub. 04, 2013 10:27 am tarafından Karakatil